1970'lerin başında Hamburg sakinlerinin kalplerine korku salan bir seri katil hakkında konuşmak istiyorum. Hamburg, Almanya'nın en büyük ikinci şehri, bir liman kenti ve bu karanlık hikayenin fonunu oluşturur. Şehir o dönemde soğuk ve kasvetli bir atmosfere sahip. 70'lerin başı, sanayileşmenin getirdiği sorunlar ve politik çalkantıların zirveye çıktığı bir dönem. Bu karmaşanın ortasında, bir seri katilin dehşet saçtığı bir süreç yaşanıyor.
Katilin kimliği, yöntemleri ve tercihleri halkı korkuya boğarken, polis güçleri de çaresiz kalıyor. Elinde hiçbir somut ipucu olmayan polisler, katili yakalamak için zamanla yarışıyor. Ancak katilin sıradanlaşan cinayetleri ve artan sayısı, Hamburg sakinlerinin hayatını alt üst ediyor.
Yönetmen, başarılı bir şekilde 1970'lerin karamsar havasını ve yaşanan dehşeti beyaz perdeye taşımayı başarıyor. Özellikle dönemin mimarisine, sokak görüntülerine, kostüm ve aksesuarlarına verilen özen filmin gerçekçiliğini perçinlemekte. Ancak filmi bir adım öteye taşıyan, seri katilin psikolojisinin derinlemesine incelenmesi ve izleyiciye o dönemin toplum yapısının çarpıcı bir portresini sunması.
Netice itibariyle, 1970'lerin başında Hamburg'u korkuya boğan seri katilin hikayesi, soyut bir konseptten çok daha fazlası olup, o dönemin atmosferini, insanların duygu ve düşüncelerini, korkularını ve endişelerini başarılı bir şekilde aktarıyor. Bu film, sırf korku ve gerilim unsurları ile değil, aynı zamanda tarihi ve psikolojik derinlikleriyle de izleyicileri etkileyen bir yapım olmuştur.