Bir kadın, I.Dünya Savaşı'nda savaşmak üzere çağrılan, eğitimsel olarak normalden daha yavaş gelişen oğlunu korumak için kendini bir adam gibi kılık değiştirerek orduya katıyor. Bu, ilk bakışta basit bir özet gibi görünebilir fakat aslında derin anlamlar ve çarpıcı gerçeklikler barındıran, etkileyici bir hikayeyi gizler.
Bu film, bir ebeveynin çocuğunu koruma içgüdüsünün ne kadar güçlü olabileceğini, yaşamın en zorlu koşullarında bile ne tür fedakarlıklara yol açabileceğini heyecan verici bir şekilde gözler önüne seriyor. Ana karakterimizin gözünden, savaşın korkunçluğunu ve insan hayatının ne kadar kıymetli olduğunu kendimiz de hissetmeye başlıyoruz.
Bu dram dolu hikaye, sadece savaşın dehşeti ve annelerin koruma içgüdüsünü ele almıyor; aynı zamanda toplumsal cinsiyet rolleri ve eşitsizlikler hakkında da önemli bir yorumda bulunuyor. Kadının, erkek egemen bir şey olan orduda yer alabilmesi için erkek gibi görünme zorunluluğu, toplumumuzun kadınlara karşı sahip olduğu önyargıları ve kısıtlamaları vurgular nitelikte. Bu durum, aynı zamanda kadının cesareti ve direncini de gözler önüne sermektedir.
Sonuç olarak, bu film kesinlikle kaçırılmaması gereken duygu yüklü, çarpıcı bir hikaye sunuyor. Ebeveynlik, savaş, toplumsal cinsiyet rolleri ve insan ruhunun dayanıklılığı hakkında etkileyici ve samimi bir bakış açısı sergiliyor. Hak ettiği takdiri almasını umduğum bir yapım.