Bir sinema eleştirmeni olarak benimseyeceğim tavrıma göre, NASA'nın yıllar önce terkettiği Apollo 18 misyonuna ait buluntuların ve bu misyonda Amerikan astronotlarının gizli bir keşif yolculuğuna çıkarıldığı iddiasının Amerika'nın neden ay yüzeyine bir daha geri dönmediğini aydınlattığı anlatılıyor. Bu buluntu, sinemada bir dönemlere tanıklık etmenin yanında, halka kapalı gerçeklerin parça parça bir araya getirilmesine olanak sağlıyor.
Film yarı belgesel, yarı kurgusal bir anlatım ile izleyiciye bilim kurgu ve korku temalarını birleştirerek etkileyici bir hikaye sunuyor. Gizem ve gerilim dolu, beklenmedik anları ve ard arda gelen şok eden gelişmeleri ile izleyenleri bir yandan etkilerken diğer yandan bilim ve teknolojiye dair sorular sorduruyor. Bu, Amerika’nın ay yüzeyine bir daha neden geri dönmediği konusunda yoğun bir merak uyandıran bir hikaye.
Sinemanın sağladığı özgün anlatım biçimi, bu esrarengiz hikayeyi insanların bilinçaltına yerleştirebilecek bir gücü barındırıyor. Görüntülerin geçmişe ait olması, hikayenin daha da gizemli bir hale gelmesine yol açarken, bunların önceden gizlenmiş oluşu, kurmaca ve gerçeklik arasındaki ince çizgiyi daha da bulanıklaştırıyor. İsterseniz bu filmi, günlük yaşamın sıradanlığından uzaklaşarak, bilim kurgu ve gerilimin kesiştiği noktada, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir yolculuğa çıkmak için bir fırsat olarak görebilirsiniz.
Şimdiye kadar anlatılanlara bakarak bu filmi, Amerikan tarihindeki en büyük ve gizemli olaylardan birinin üzerine perde aralayan bir araştırma olarak görebiliriz. Yani, tüm bu sinematik anlatım, hepimizin aklında beliren "Neden bir daha Ay'a gitmedik?" sorusunun cevabını arıyor. Bu nedenle, bu filmi izlerken mantığınıza değil, hislerinize güvenin ve belki de Amerika'nın en büyük sırrını keşfetmeye hazır olun.