Hırslarının ve toplumsal baskının zorlayıcı itici gücü ile bir noktadan sonra daha fazla dayanamayan genç ve gelecek vaat eden bir aşçı, sevdiği kadını, yani ruh eşini Meksika'da bırakarak, geleceğini şekillendirmek adına New York'a doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Hayatını gastronomiye adamış bu aşçının hikayesi, içerisinde her zaman tuzaklar ve engeller barındıran bu acımasız dünya karşısında aşk ve kariyer ikileminde kalışını konu alıyor.
Bu film, genç aşçının arkasında bıraktığı hayatın unutulmaz bir iz bıraktığı New York gibi bir metropoldeki hayatla bezenmiş bir özlem ve hasret hikayesi. Ancak New York, aynı zamanda hayallerindeki kariyeri için tek umudu da temsil ediyor. Hikaye, aralarında binlerce kilometre mesafe olmasına rağmen ruh eşinin etkisinden kurtulamayan ve onunla olan bağını kopartmaktan korkan bir adamın iç mücadelesini anlatıyor.
Dolayısıyla, hem kişisel hayatındaki zorlukların hem de profesyonel hayatının zorluklarının üstesinden gelmeye çalışan bir adamın hikayesini gözler önüne serer. Filmin sonunda anlıyoruz ki; hayat her zaman planladığımız gibi gitmiyor ve bazen hayallerimiz ve aşk arasında bir seçim yapmak zorunda kalabiliyoruz. Ancak bu genç aşçı, hayatını gözden geçirirken aşkın ve hırsın, hayallerin ve gerçekliğin karmaşık düğümünü de çözümlemek zorunda kalıyor. Bu anlamda film, her şeyden önce bir insanın içsel yolculuğunu ve yaşamla mücadelesini konu alıyor.