Boris and the Bomb

Eski ve günümüzün hak ettiği ilgiyi alamayan bir KGB ajanı, Amerika Birleşik Devletleri'ne iltica ettiğinde ve ölümcül bir Nükleer Bombayı 48 saat içinde etkisiz hale getirmek için bir Uber'e binerse ortaya çıkan hikayeyi düşünün. Hikaye bu kadar ilginç ve gerilim doluyken, filmi izlemek için çekmecenizde tuttuğunuz o büyülü sinema bileti adeta kendi kendine elinize geçiveriyor. Bu mizansen, baş döndürücü bir hızda ilerleyen, soluk soluğa bir casusluk filmi oluşturuyor. Hikaye, kahramanımızın zamanla yarıştığı, ölüm kalım savaşı verdiği maratona dönüşüyor. Uber sürücüsünün de dahil olduğu bu mücadelede, sadece Nükleer Bomba'nın etkisiz hale getirilmesi değil, aynı zamanda aksiyon, dram ve sürprizlerin izleyenleri beklediği bir hikaye sunuyor. Sıradan bir yaşam sürdüğünü sanan Uber sürücüsünün hayati, bir anda hızla dönen olayların içine sürüklendiğinde, filmdeki gerilim dozu artıyor. Bombanın sürekli tik tak etmesi, izleyicinin de nabzını yükseltmeyi başarıyor. Öte yandan, eski KGB ajanının gözünden ABD'ye sığınma ve iltica istemek, başlı başına bir zorluk ve dram öğesi oluşturuyor. İç içe geçmiş olan bu hikaye örgüsü, ajanın geçmişi, suçluluk duygusu, kendini ispatlama çabası ve sonu gelmez bir aksiyonla harmanlanıyor. Kısacası, bu hikaye; karmaşık bir casusluk oyunu, bitmek bilmeyen bir macera, yüksek dozda aksiyon ve hızlı tempolu bir film izlemek isteyenler için kesinlikle kaçırılmaması gereken bir film vaat ediyor.