The Kildren adlı bu grup, ebediyen genç savaş pilotlarından oluşuyor. Bu karakterlerin durumu, izleyeciye hem insanın zamana meydan okuma çabasını, hem de gençliğin bilinmezlikler içerisinde şekillenmesini hatırlatıyor. Ancak, filmin gerçek çarpıcılığı, Kildren'ların masumiyetlerini ansızın yitirdikleri dönemeçlerde ortaya çıkıyor. Düşmanla göklerin üstünde, nefes kesici hava savaşlarına girişirken yaşadıkları bu dönüşüm, izleyenlerin hafızalarına kazınıyor.
Bu film, sadece bir savaş filmi olmanın ötesine geçerek, hayatın anlamı, gençlik ve ölüm üzerine derinlemesine bir sorgulama sunuyor. Savaş sahneleri, uçakların dansı gibi adeta. Adını verdiğim bu dans, hava savaşlarına dair yaygın görüntülerin ötesine geçiyor ve izleyenlere, bu genç pilotların korku, heyecan ve belirsizlikle dolu dünyalarını sunuyor.
"The Kildren"ın hikayesi, sıradan bir gençlik hikayesi değil; bir yandan zamana ve doğaya karşı verilen savaşı, diğer yandan ise genç ruhların hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Gençliğin verdiği cesaret, risk alma iştahı ve ölümsüz hissetme durumu ile masumiyetin yitirilişi arasındaki bu ince çizgi, filmi izlerken siz de hissedeceksiniz.
Sonuç olarak, bir filmi yorumladığımızda ekrandaki hikayeden daha fazlasına bakmamız gerekir. "The Kildren" da tam olarak bunu yapıyor. İzleyicisini, genç savaş pilotlarının karmaşık dünyasına davet ediyor ve insanın doğasını, ahlaki çatışmalarını ve hayatın anlamını ustaca bir hikayeyle sorgulatıyor. Aynı zamanda izleyicisine, hayatın acımasız gerçeklerini ve gençliğin tatlı ama aynı zamanda zalim yüzünü gösteriyor.