"Super 8 Ev Filmleri", gerilim türündeki bir film olarak karşımıza çıkıyor. Film, tartışmalı bir gerçek suç yazarının hikayesini anlatıyor. Bu yazar, yeni evinde bir kutu dolusu super 8 ev filmini bulur ve araştırmakta olduğu cinayet dosyasının, 1960'lara kadar uzanan bir seri katilin işi olabileceğini ortaya çıkarır.
Film, izleyicileri bir gizemle büyülüyor ve gerilimi sürekli olarak artırıyor. Hikaye, baş karakterin çiftlik evine taşındığı bir noktada başlıyor. Yeni evinde kutu dolusu eski super 8 filmleri bulur ve bu filmleri izledikçe, korkunç bir gerçekle yüzleşir.
Kutudaki filmler, başka insanların hayatlarını kaybettikleri korkunç sahneleri içermektedir ve yazar, bu filmlerin arasında bir seri katilin izlerini sürdüğüne inanır. Hikaye, bu noktada gerilim dolu anlarla dolmaya başlar ve izleyiciyi cinayetlerin ardındaki gizemi çözmeye yönlendirir.
Film, geçmiş ve şimdiki zaman arasında geçiş yaparak izleyicilere bir kurgu gerçeklik sunuyor. Baş karakterin araştırması, 1960'ların dönemine kadar uzanan bir seri katilin varlığını ortaya çıkarırken, aynı zamanda günümüzde yaşanan cinayetlerle de bağlantılar kurmaktadır.
"Super 8 Ev Filmleri", klasik bir gerilim filmi olmasının yanı sıra, bir suç draması olarak da nitelendirilebilir. Filmin karanlık ve gizemli atmosferi, izleyiciyi olayların içine sürüklerken, aynı zamanda seyirciyi cinayetlerin ardındaki gerçeği keşfetmeye teşvik eder.
Filmdeki oyuncu performansları da oldukça etkileyicidir. Baş karakteri canlandıran oyuncu, inandırıcı bir şekilde suç yazarının duygusal ve zihinsel çöküşünü yansıtmaktadır. Diğer oyuncular da rollerinin hakkını vererek, izleyicilere derin bir deneyim sunmaktadır.
Sinematografi ve kurgu da filmde oldukça başarılıdır. Super 8 filmleri, geçmişe ait sahneleri görsel olarak etkileyici bir şekilde yansıtırken, günümüzde geçen sahneler ise gerilim ve gizem atmosferini ustalıkla aktarmaktadır.
Sonuç olarak, "Super 8 Ev Filmleri" izleyicilere gerilim dolu bir deneyim sunan başarılı bir film olarak değerlendirilebilir. Gerek senaryosu, gerekse oyuncu performansları ve görsel anlatımıyla izleyicileri kendine çeken bir yapım. Gerçek suç hikayelerine ilgi duyanların ve gizem dolu filmleri sevenlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bir yapım.
“The Sinister” (2012), Scott Derrickson tarafından yönetilen, gerilim ve korku hikayesini ustalıkla harmanlandığı korku, gerilim filmidir.
Konusu/Özeti; Film, yazar Ellison Oswalt (Ethan Hawke) karakterini takip eder. Oswalt, kariyerinde yeniden başarı elde etmek umuduyla ailesiyle birlikte, bir cinayet serisinin gerçekleştiği bir eve taşınır. Evin tavan arasında bulduğu eski film makaraları, önceki ev sahiplerinin vahşice katledilmesine dair görüntüler içerir ve bu da Oswalt’ı karanlık bir sırrın içine çeker. Bu noktada film, korku unsurlarını derinleştirir ve izleyiciyi gittikçe yoğunlaşan bir gerilime sokar.
Yorum; Yönetmen ses ve görüntü kullanımında oldukça başarılıdır. Özellikle süregelen huzursuz atmosfer, ses tasarımıyla birleştiğinde izleyicinin gerilimini sürekli yüksek tutar. Şüphesiz bu gerilimin beraberinde (yer yer) korkunun temel sebebi film içerisindeki diğer cinayet görüntüleridir. Şöyle ki; klasik filmlerde olduğu gibi hikaye bir geçmiş bir günümüz paralelinde ikisininde yönetmen kamerasıyla aktarımı yapılarak sunulmamış. Bunun yerine geçmiş hikaye tıpkı “gerçekten yaşanmış” gibi “amatör katil kayıtlarıyla” önce film kahramanımıza ardından da seyirciye sunulmuş. Dolayısıyla film kahramanıyla birlikte izlediğimizde “film içindeki filmi” “gerçek sanarak” özdeşlik kurup normalden daha fazla tiksinip/korkup/gerilip tepki veriyoruz. Bununla beraber film/yönetmen elbette klasik korku unsuru olan ani sıçramalar (jump scares) ile değil, aynı zamanda ince ince işlenen bir gerilim ile izleyiciyi korkutmayı başarıyor. Elbette yer yer bu unsuru kullansa da temelde jump scares ile korkuyu/gerilimi sağlamadığı görülür. Bununla birlikte filmin ikinci yarısında öğrendiğimiz (kötü kahraman/korku sebebi) “Bughuul” adlı doğaüstü varlık, hem görsel hem de konsept olarak rahatsız edici, akılda kalıcı bir korku figürü olarak öne çıkar. Filmde; atmosferik gerilim, etkili ses tasarımları, başarılı oyunculuk ve tutarlılıkla tırmanan hikayeye rağmen, bazı açılardan daha önce pek çok kez işlenmiş olan “lanetli ev” teması ve ikinci yarıyla birlikte temponun düşmesi görülmektedir. Özellikle final bölümünde hikayenin bağlanış biçimi oldukça zayıf ve yetersiz kalmakla birlikte “korku kahramanın” hikayesinin gerilimi ve nedeni yanında neredeyse bir “hiç” kalacak derece “başarılı”.
Genel olarak film; bazı klişelere düşmesi ve temposunda dalgalanmalar yaşaması gibi eksiklikler taşısada etkili atmosferi ve başarılı korku öğeleriyle birçok eleştirmen tarafından da “modern korku sinemasının klasikleri” arasında gösterilmiştir.
Türkçe Dublajı mevcut.
Sakın gündüz izlemeyin zerre kadar etkilemez ben gece 4 te izledim ve bu kadar berbat bir film vallahi izlemedim aklınız varsa vaktinizi harcamayın kutsal damacanadaki içine şeytan kaçmış Büşra Pekin daha korkunç vallahi de billahi de
film cocuk yapmaktan sogutur adami amk
56
4