Robin Wiltshire, Hollywood western filmlerinin simgesel imajlarından ilham alarak Amerika'ya göç eden bir isimdir. Hayatına anlam ve kurtuluşu ise at eğitme sanatı ile kazandırır. Filmlerde sıklıkla karşımıza çıkan ve adeta bir Amerikan kültürünün sembolü haline gelmiş kovboy imajı, Wiltshire'a da büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Kendi hayat hikayesini, kovboy kültürü ve at eğitmenliği üzerine kurarak bir nevi Amerika rüyasını yaşar.
Yeni bir hayatın peşinde Amerika'ya geldiğinde, Hollywood'un altın çağında popüler olan western filmlerinin etkisi altında kalır. Özgürlük, cesaret ve sonu gelmez çöllerde at sırtında dolanan kovboy figürü, onun yaşam felsefesi olur. Bu hayatını bu figür ve onun vazgeçilmezi atlar etrafında şekillendirir ve hayatının merkezine atları yerleştirir.
Wiltshire, at eğitme sanatına olan yeteneği ve tutkusu sayesinde, bu alanda gerçekten başarılı olur. İç huzuru ve kurtuluşunu bu sanatta bulur. Hem mental hem de fiziksel açıdan zorlu olan at eğitmenliği, ona disiplin ve sabır gibi değerleri de öğretir. Bu, her bir atın farklı bir kişiliği olduğunu anladığı ve her biriyle ayrı ayrı bağ kurmayı öğrendiği bir süreçtir. Dolayısıyla bu süreç, onun sadece at eğitme sanatında değil, aynı zamanda kişisel gelişiminde de büyük rol oynar. Bu nedenle, Robin Wiltshire’ın hikayesi, bir göçmenin Amerikan rüyasını yaşamasının yanı sıra, aynı zamanda kişisel bir dönüşüm ve kurtuluş hikayesi olarak da karşımıza çıkar.