1990'ların başındaki Irak, hayatta kalmak için yıkıcı bir topraktı. Irak denince aklımıza ilk gelen savaş ve Saddam Hüseyin oluyor genellikle. Ancak, önemli bir başka yönü daha var ki bu, belki de en tanınmış çelişkilerden biridir. Bu çelişkinin merkezinde ise ülkenin zengin ve karmaşık tarihi yer alıyor. Aslında, çorak ve savaşla heba olan bu topraklar bir zamanlar uygarlıkların beşiği olmuştur; Sümerlerin, Babilonluların ve Asurluların eski toprakları. Ancak savaşın gölgesinde kalan bu tarih, dikkat çekmeyi zorlukla başarıyor. Bununla birlikte, Saddam Hüseyin döneminin de özel bir tahliline ihtiyaç duyuyor. O dönemdeki diktatörlük, zulüm ve insan hakları ihlalleri, belgesel ve sinema filmlerinde incelenmiş, halkın travmaları bize anlatılmaya çalışılmıştır. Gelgelelim, bu dönemin anlatısı, genellikle dışarıdan gelen bakış açıları ile sunulmuştur. Irak'ın gerçek iç yüzünü, acılarını ve direnişi anlayabilmek için, yerli halkın gözünden, yerel anlatıcıların sesinden dinlemeye ihtiyacımız var. Bu nedenle, yalnızca savaş ve Saddam Hüseyin olarak bilinen bu toprağın arka yüzünü keşfetmek, onun tarihini ve kültürünü anlamak, daha geniş bir perspektife sahip olmamızı sağlar.