Mahalle çocukları arasındaki yaz savaş oyunları, kıskançlık ve ihanetin karışması ile ölümcül bir ciddiyet kazanıyor. Filmin başlangıcında, saf ve neşeli bir çocukluk oyunu gibi görünen bu savaşlar, hızla hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Çocukların masumiyeti, kıskançlık ve ihanetin zehirli etkileri ile gölgeleniyor ve onları erken yaşta yetişkinlerin acımasız dünyasına sürüklüyor.
Bu film, çarpıcı bir şekilde çocuklukta yaşanan kayıpların ve ihanetlerin çocukların ruhunda yaratabileceği derin yaraları gözler önüne seriyor. İzlerken, çocukluktaki saf neşenin, kıskançlık ve ihanet gibi olumsuz duygularla nasıl yok olabileceğine dair bir uyanış yaşıyorsunuz.
Kenar mahallede yaşayan bu çocukların, oyunlarının ne denli ciddi sonuçlara yol açabileceğini görmek, iç burkucu bir deneyim. Bu filmi izlerken, hikayenin samimiyeti ve gerçekliği karşısında tedirgin oluyorsunuz. Aniden beliren kıskançlık ve ihanetin, çocukların saf ve neşeli dünyalarını nasıl yerle bir edebildiğini görüyorsunuz. Her bir çocuğun duygusal travmayı farklı şekillerde işlediğini ve hayatta kalma stratejileri geliştirdiğini izlemek, aynı zamanda duygusal bir yolculuk.
Film, izleyicilerin hem çocukları hem de yetişkinleri yeniden düşünmesini ve kendi yaşamlarındaki kıskançlık ve ihanet olaylarını sorgulamasını sağlıyor. Satır aralarında, çocuklarımızı anlama ve onlarla daha iyi bir bağ kurma ihtiyacı da vurgulanıyor. Bu yüzden, bir sinema yorumcusu olarak, bu filmi herkesin izlemesi gereken derin ve düşündürücü bir eser olarak değerlendiriyorum.