"Thugs of the Streets" filmini izledikten sonra, karanlık ve karmaşa dolu sokakların, hırsızların, fahişelerin, alınıp satılan hayatların ve ardında bıraktıkları acımasız hikayeleri anlatan şehvetli bir hırsızlık hikayesi ile karşı karşıya olduğumu söyleyebilirim. Film, bir çanta dolusu parayı çalma girişiminde birbirine bağlanan farklı unsurları başarılı bir şekilde işliyor.
Bu sert dünyada kalabalığın arasında çılgınca dikkat çeken bir kahraman kitlesi var; sokak çeteleri, fahişeler, alenen çıkarları için siyaset yapan polisler ve gecenin karanlık yüzünü temsil eden gangsterler. Küçük bir çanta, filmin tüm bu unsurlarını bir araya getirirken, aynı zamanda onları birbirine karşı düşman haline getiriyor. Özellikle de çantanın içindeki büyük miktar para, karakterlerin hayatlarını değiştirme şansını vaat ediyor.
Filmin tek bir çizgide ilerlemesi, karakterlerin özellikle de çanta dolusu paranın peşine düşen karakterlerin arasındaki güç dengesini deyim yerindeyse alt üst ediyor. Korrupt polisler, her ne pahasına olursa olsun bu paranın peşine düşerken, fahişeler ve serseriler de bu cüretkar hamleden paylarını almak için canla başla savaşıyorlar. Bu kargaşanın içinde sadece hayatta kalmaya çalışan bazı masum insanlar da unutulmamalı.
Bir çanta dolusu paranın peşindeki bu çılgınca yarış, izleyiciye heyecan dolu anlar yaşatırken aynı zamanda sokakların karanlık gerçeklerini de gözler önüne seriyor. "Thugs of the Streets", izleyicilere hem sürükleyici bir hırsızlık hikayesi sunuyor, hem de karanlık bir dünyanın iç yüzünü göstererek düşündürüyor. Film, suç dünyasının çıplak gerçekliğini ve toplumun farklı katmanlarında yaşayan insanların bu dünyaya nasıl entegre olduğunu açığa çıkarıyor. Her biri kendi hayatta kalma savaşını veren karakterlerin hikayeleri, izleyicinin düşüncelerini tekrar şekillendiriyor ve belki de farklı bir perspektif kazandırıyor.