Ölü olduğu düşünülen Chen Zhen, 1930'lu yılların Şangay'ına sahte bir isimle geri döner. Filmin başından itibaren, Japonlarla ilgili bilgi almak için bir mafya babasına katıldığını görürüz, ayrıca her gece maskeli şekilde, uzun bir ölüm listesine sahip olan Japonlara karşı amansız bir mücadele verir. Chen Zhen'in kendini kurnaz bir şekilde yeniden yaratması ve zorlu düşmanlara karşı savaşı, izleyicisini adeta ekrana kilitleyen bir hikayeyi ortaya çıkarır.
Film, hem sert aksiyon sahneleriyle hem de dramatik derinliğiyle izleyicisini oldukça etkilemeyi başarıyor. 1930’ların Şangay atmosferini vurgulayan detaylar ve Chen Zhen gibi kuvvetli bir karakter oluşturmayı başaran senaryo, izleyicinin filmle kolaylıkla bağlantı kurmasını sağlıyor.
Chen Zhen’in gündüzleri saklandığı ve geceleyin kimliğini saklayarak savaştığı bu hayatına tanıklık etmek sadece bir aksiyon filmi izlemekten daha fazlasını sağlıyor. Hikaye, sürekli tehdit altında olan bir adamın sadece fiziksel değil, aynı zamanda içsel mücadelesini de sergiliyor. Kendi misyonuna olan kararlılığı, onu kimi zaman ölümle burun buruna getirirken, Chen Zhen hiçbir zaman pes etmiyor.
Tüm bu faktörler, izleyicinin Chen Zhen'in mücadelesine ortak olmasını sağlıyor ve filmi daha gerçekçi ve dokunaklı kılıyor. Chen Zhen'in 1930'lu yılların Şangay'ında geçen bu sürükleyici hikayesi, izleyiciye heyecan dolu bir tarih dersi sunuyor. Bu filmi izlediğinizde, sürekli değişen sahne geçişleri, gerilim dolu aksiyon sekansları ve dikkat çekici karakterler, sizi hikayenin içine sürüklüyor. Film, serüveni ve macerası ile sizi ekrana kilitleyecek bir yapım.